Sayfalar

16 Mart 2017 Perşembe

Hüseyin Fahreddin Dede

HÜSEYİN FAHREDDİN DEDE
1854 - 1911

Bizzat kendisinin beyânına göre 12 Muharrem 1271 târihinde Beşiktaş Mevlevîhânesi’nde dünyâya gelmişdir. Babası bu mevlevîhânenin şeyhi Hasan Nazîf Dede, annesi Zübeyde Havvâ Hanım’dır. Muharrem ayında ve dergâhda Hüseynî Âyin-i Şerîfi icrâ edildiği sırada dünyaya geldiği için kendisine Hüseyin adı verilmişdir. 

Beşiktaş Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra Dihlevî İskender Efendi’den Farsça ve Fransızca, Belhli Abdülfettah Efendi’den Farsça, Manisalı Hüseyin Hilmi Efendi ile Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osman Salâhaddin Dede’den Arapça, eniştesi Yenişehirli Avni Bey’den tasavvuf ve edebiyat dersleri alan Hüseyin Fahreddin Dede, şâriliği ile de meşhûr olan devlet adamı Abdurrahman Sâmi Paşa’dan Mesnevî-i Şerîf okudu.

Hasan Nazîf Dede Hakk'a yürüdüğünde yaşının küçük olması sebebiyle dergâhın meşîhati vekâleten Hacı Râşid Dede tarafından deruhde edildi. Fahreddin Dede meşîhate fiilen, 29 Ocak 1870 tarihinde Maçka’da yeni yapılan mevlevîhâne hizmete açılınca başladı. Bir müddet sonra yerine askerî kışla yapılmak istenmesi üzerine mevlevîhâne 7 Şubat 1875 tarihinde Haliç’in Bahariye sâhiline taşındı ve Bahariye Mevlevîhânesi olarak anıldı.

Hüseyin Fahreddin Dede, 15 Eylül 1911 tarihinde Hakk'a yürüdü ve Eyüp Sultan Cami-i Şerîfi’nde kılınan cenâze namazından sonra Bahariye Mevlevîhânesi’nde babasının kabrinin sağ tarafına defnedildi. Mevlevîhânenin 1960’larda yıkılması üzerine, Hüseyin Fahreddin Dede’nin mezarı, Eyüp-Silâhtarağa caddesi kenarında yeni yapılan âile kabristanına nakledilmişdir. Hâdiseye şâhid olan Cemâleddin Server Revnakoğlu bu naklin acıklı ve ibretli hikâyesini şöyle anlatıyor :
Evlâdları tarafından 24 Temmuz 1967 Pazartesi günü yaptırılan nakil sırasında orada idik. Yıllarca önce yanmış, yakılmış türbenin metrûk sahası içinde kalan kabirler ve bilhassa kendisinin lahdi açıldığı vakit, tabutun içinde çürümüş çinko parçaları göze çarpıyordu. (Fahreddin Dede kolera salgını esnâsında vefât ettiği için tabutun içine boydan boya çinko kaplanmış) Bu kalıntılar arasında boylu boyunca uzanmış yatan Şeyh Hüseyin Fahreddin Efendi'nin cesedinden, uzviyetinden tabiatıyla eser kalmamışdı. Fakat kemikleri dağılmamışdı. Vefâtından 60 seneye yakın bir zaman sonra kemikleri toplanıp moloz yığını halinde torbalara doldurulunca yattığı yerde olsun huzûr içinde bırakılmayan Şeyh Hüseyin Fahreddin Efendi, âilesi efrâdı, büyükleri ve kabir komşuları ile birlikte bir daha öldü....
Fahreddin Dede'nin Postnişîn olduğu Bahariye Mevlevîhanesi
ŞAHSİYETİ, SAN'ATI ve HİZMETLERİ

Nüktedân, hoşsohbet, nâzik ve mütevâzi kişiliğiyle devrin Mevlevî şeyhleri arasında müstesnâ bir mevkii bulunan Hüseyin Fahreddin Dede’nin meşîhatı boyunca Bahariye Mevlevîhânesi İstanbul’un en mümtâz sîmâlarının toplandığı bir tasavvuf, edebiyat ve san'at mahfili hâline gelmişdir. Dergâhdaki mûsıkî ve edebiyat sohbetlerini, orada ikâmet eden dedegân ve dergâhın müdâvimleri hakkındaki müşâhedelerini ve hâtıraları İbnülemin Mahmud Kemal Bey'in HOŞ SADÂ adlı eserinden iktibas ederek şu yazımızda yayınladık... 

Fahrî mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirler de yazan Hüseyin Fahreddin Dede'nin şu nutk-i şerîfi pek ârifânedir :


Serîr-i bezmgâh-ı fakrı her bir câna vermezler
Değil her cânâ yâhû belki cânâna vermezler

Efendi umma sen âb-ı hayat-ı bâdeden hisse
Anı insâna tahsîs ettiler hayvâna vermezler

Kadem rencîde kılma zahmet etme zâhidâ zîrâ
Simat-ı bezm-i irfânı kuru unvâna vermezler

Gidip beyhûde bâr olma miyân-ı cur’a-nûşâna
Bu işretgâh-ı ma'nâda sana peymâne vermezler

Vücûdun hâk-i hırmen etmeyince seng-i gam Fahrî
Hakîkat hırmeninden kimseye bir dâne vermezler
Hüseyin Fahreddin Dede dervîşleri ile
MÛSIKÎŞİNÂSLIĞI

Hüseyin Fahreddin Dede engin mûsıkî bilgisi, dînî ve lâ-dînî formlarda besteleri yanında nazarî mûsıkî çalışmalarıyla da zamanın önemli mûsıkîşinâsları arasında yer alır. Hüseyin Fahreddin Dede, güzel sesi, mahfûzâtının zenginliği ve sağlamlığı yanında iyi bir bestekâr ve neyzen olarak da tanınmışdır. İlk mûsıkî bilgilerini mevlevîhânede aldıkdan sonra Hamâmîzâde İsmâil Dede’nin talebelerinden Yağlıkçızâde Ahmed Efendi ile Mutafzâde Ahmed Efendi’den pek çok eser meşketmiş, Mutafzâde’nin vefatından sonra ise, meşklere Zekâi Dede ile devam ettirmiştir. Bu arada Muzıka-i Hümâyun flütistlerinden Hacı Râtib Efendi’den Batı müziği, Kozyatağı Rifâî Tekkesi şeyhi Halim Efendi’den Hamparsum notası ve tanbur öğrenmişdir.

19. asrın ney virtüozlarından biri olan Hüseyin Fahreddin Dede, ney meşkine Beşiktaş Mevlevîhânesi neyzenbaşısı Sâlih Dede ile başladı, sonra neyzen Yûsuf Paşa ile devam ettirdi. Bir ara Şeyh Abdülhalim Efendi’den de ney meşketti. Pürüzsüz ve tok nağmelerle yaptığı taksimlerin taklîd edilemeyecek derecede mükemmel olduğu söylenmişdir. Onu yakînen tanıyan ve meclislerinde bulunan İbnülemin Mahmdu Kemâl Bey bu hususda şöyle diyor :
"...bilhassa mûsıkî sahasında tam bir bilgin olmak üzere tanınmış bulunan Hüseyin Fahreddin Dede Efendi, Bahariye Dergâhının tam ma'nâsı ile son şeyhi idi. Güzel yüzünün, nûrânî çehresinin, nükteli sözlerinin ve âhenkli ifâdesinin karşısında hayrân olmamak kâbil değildi. O, dergâhda, Mevlânâ'nın gezen rûhu, Itrî'nin, Kutbünnâyî Osman Dede'nin nağmeleri idi. Hemşîrezâdesinin çaldığı piyanonun yanında mansûr neyi ile çaldığı peşrevlerin ses asâletini, bugün artık hiçbir ney çalandan duymak kâbil değildir, neyden çıkarttığı o lâhûtî ses bugün çok yazık ki yok olmuşdur..."


ESERLERİ

En kıymetli bestesi Acemaşîrân Mevlevî Âyini'dir. İlk mukâbelesi 29 Nisan 1885 tarihinde Bahariye Mevlevîhânesinde yapılan bu âyin, Mevlevî mûsıkîsinin kıymetli örneklerinden biri olarak kabûl edilir. Günümüze ulaşan diğer eserleri, Dügâh makâmında bir peşrev, iki saz semâisi ve beş şarkıdan ibâretdir. Karcığar makâmında bestelediği kâr, notaya alınmadığı için unutulmuşdur. 

Hüseyin Fahreddin Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Mehmed Celâleddin Dede ve Galata Mevlevîhânesi şeyhi Mehmed Atâullah Dede ile beraber nazarî mûsıkî çalışmaları yaparak Türk mûsıkîsinin ilmî şekilde incelenmesi yolunda ilk adımları atan mûsıkî üstâdlarından biridir...Bu çalışmaların semeresi talebelerinden Rauf Yektâ Bey, M. Suphi Ezgi ve Hüseyin Sadettin Arel vasıtasıyla kalıcı eserler hâline gelmişdir...

Batı notasını ve Fransızca’yı iyi bilen Hüseyin Fahreddin Dede, mevlevîhânede hem Farsça, hem Mesnevî hem de mûsıki dersleri verirdi...Mûsıkî alanında yetiştirdiği talebeler arasında önde gelenler Kâzım Uz, İsmâil Hakkı Bey, Mehmet Münir Kökten, Zekâizâde Hâfız Ahmed Irsoy, Neyzen Mehmed Emin Yazıcı,Neyzenbaşı Cemal Dede ve Neyzen Nurullah Kılıç'dır.

ESERLERİNE ÂİT İCRÂLAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder