Sayfalar

27 Kasım 2016 Pazar

Unutulmuş Bir Bestenigar İlahi : Düşdüm Aşkına Mevlâ'nın

Cafer Baba'nın okuyuşundan yazılan nota
Unutulmuş sayısız ilâhilerimizden birisi de budur. Güftesi Yûnus Emre Kuddise Sırruh Hazretlerinindir..Bestekârı mechûldür. Eserin nağmeleri, son derece sâde ve tasannu'dan uzakdır.

Elimizde bu esere âit tek ses kaydı aynı zamanda yukarıdaki notanın da kaynağı olan ses kaydıdır. Bu kayıt, arşivinden çokca istifâde ettiğimiz merhûm Sefer (Dal) Efendi tarafından makaralı bandlarla muhtemelen 1960'larda tesbit etmiş olduğu kayıtlardandır. İlâhiyi okuyan zât ise, tekkelerin açık olduğu zamâna yetişmiş olan ehl-i tarîk zevâtdan, merhûm Cafer Baba'dır. Cafer Baba bu ilâhiyi bir meşk meclisinde okumuş, kayıttaki konuşma sesleri o meclisde bulunan diğer zâkirlerin kendi aralarındaki konuşmalarıdır. Maalesef arka plandaki bu sesleri tamamen ortadan kaldırma imkânı bulamadık.

Düşdüm aşkına Mevlâ'nın
Avâresiyim sevdânın
Dibi bulunmaz deryânın
Gel gör beni aşk n'eyledi
Dâim perîşân eyledi

Deryânın mevci çağladı
Hasret yüreğim dağladı
Hâlimi bilen ağladı
Gel gör beni aşk n'eyledi
Dâim perîşân eyledi

Dervîş olan âr eylemez
Derd'olmayan zâr eylemez
Hekîmler tımâr eylemez
Gel gör beni aşk n'eyledi
Dâim perîşân eyledi

Dervîş Yûnus coşdu yine
Aşk bahrine düşdü yine
Yârdan ayrı düşdü yine
Gel gör beni aşk n'eyledi
Dâim perîşân eyledi

Unutulmuş Bir Nefes : İns ü Cinni Cümle Yaradılmadan


Unutulmuş sayısız ilâhilerimizden birisi de bestekârı mechûl olan bu ilâhidir. İlâhilerin çoğu gibi bunun da bestesi pek sâdedir, musanna' değildir ammâ güftesi itibarıyla pek mühimdir. Yûnus Emre Hazretlerinin, tevhîd ilminin remzleriyle süslediği bu ârifâne nutk-i şerîf zaman içinde bazı değişikliklere uğramış bazı mısralar farklı okunur/yazılır olmuşdur ancak bunlar ma'nâyı değiştiren farklılıklar değildir.

Elimizde bu esere âit iki ses kaydı var. Bunlardan biri yukarıdaki notanın da kaynağı olan ses kaydı, diğeri ise nağmeleri biraz daha farklı bir başka kayıtdır...Notaya kaynak olan ses kaydı, arşivinden çokca istifâde ettiğimiz merhûm Sefer (Dal) Efendi tarafından makaralı bandlarla muhtemelen 1960'larda tesbit etmiş olduğu kayıtlardandır. İlâhiyi okuyan zât ise, tekkelerin açık olduğu zamâna yetişmiş olan ehl-i tarîk zevâtdan, merhûm Cafer Baba'dır.

İkinci kayıt ise, Muzaffer Efendi Hazretlerinin sesinden olup bir sohbet meclisinde, hiç hazırlıksız, zuhûrât kabîlinden okurken kaydedilmişdir.


NUTK-İ ŞERÎF

İns ü cinni cümle yaradılmadan
Yoğ iken ol vâra uğradım geldim
Mi'râcda Muhammed ben bile idim
Kandildeki nûra uğradım geldim

Evvel bahar yaz ayında açıldım
Şimdi halkın arasından seçildim
Bıçkı ile ben başımdan biçildim
Servideki zâre uğradım geldim

Ben "Ya'kûb"am "Yûsuf"umu ararım
İner Yemen illerinden sorarım
Veyse'l Karânî'ye ben tâc örerim
Mansûr ile dâre uğradım geldim

Mansûr ile dârda Bağdâd'da idim
Mûsâ ile Tûr'da kelâmda idim
Bülbül ile gülde gülşende idim
İbrâhîm'le nâre uğradım geldim

Âşık Yûnus eydür behey âlimler
Birikdiler bir araya geldiler
Sen bu dersi kimden aldın dediler
Şeyhim Tapduk Emrem uğradım geldim

24 Kasım 2016 Perşembe

Nazmi Ceylan Efendi Hazretleri

Nazmi Ceylan Efendi Hazretleri
Nazmi Efendi Hazretleri, 1887 yılında dünyâya geldi...Babası Eyüp Hâtûniyye Dergâhı Şeyhi Mehmed Sadeddin Efendi Hazretleridir...Daha yedi yaşını doldurmadan hâfız-ı Kur’ân oldu...Hıfzını murâkabesi altında ikmâl ettiği hocası meşhûr Zekâîzâde Hâfız Ahmed (Irsoy) Efendi’dir. Günümüzde orta öğrenime karşılık düşen tahsîlini Eyüp İdâdî ve Rüşdiyesi’nde tamamladı. Mekteb-i Hukuk’da yüksek tahsîl yaparken, İstanbul’un işgâle uğraması üzerine, okulu yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bu dönemde işgal kuvvetlerine karşı girişilen mücâdelenin isimsiz kahramanlarından biri oldu...Babası ile birlikte, işgal yıllarında gösterdiği kahramanlıklar ve büyük fedâkârlıklar hakkında daha önce bir yazı yazmışdık...O yazıya aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz...


Nazmi Efendi'nin çocukluğu ve gençliği  tekkelerin açık ve son derece faal oldukları zamanlara denk geldiği için tekke muhîtinde pek güzel yetişmiş, dervîşliği de yaşayarak öğrnemişdir...Babası Sadeddin Efendi Hazretlerinin de, zamânın tanınan, sevilen şeyhlerinden biri olması hasebiyle her bakımdan çok iyi yetişerek henüz 17 yaşında iken hilâfet almışdır.

Nazmi Efendi Hazretleri, genç yaşda daha babası hayatta iken, şeyhlik yapmaya başlamış, babasının rahatsız olduğu veyâ seyahatde olduğu zamanlarda  ona vekâlet etmişdir...Kaşgârî Tekkesi’nde, Şeyh Bahâ Efendi’den sonra ve Şeyh Murad Buhârî Dergâhı’nda, Abdülkâdir Belhî Hazretleri’nin gelemediği günlerde ona vekâleten de bir müddet şeyhlik yapmışdır...

Nazmi Efendi Hazretleri, gerek babasının çok muktedir bir Kıyam Reisi olması gerekse son devrin en kıymetli şeyhlerine, zâkirbaşılarına, kıyam reislerine yetişip hepsinden istifâde edebilmesi sâyesinde özellikle Tarîk-i Kâdiriyye'nin zikir usûlünü ve zikrullah esnâsında okunacak ilâhî ve şuğulleri çok iyi öğrenmişdi...Tekkeler kapandıkdan yıllar sonra, bu işlere meraklı gençler, kendisinden çok istifâde etmişlerdir...

Âsitâne'deki bir meşk meclisinden...
Nazmi Efendi Hazretleri kudûm vuran zâtdır
Nazmi Efendi Hazretleri, ilerlemiş yaşına rağmen, 70'li yıllarda Cerrâhî Âsitânesindeki zikir ve meşk meclislerine devâm ederek, oradaki dervîşâna Kıyâm Usûlü meşk etmiş ve kıyâmî tarîklere mahsûs olan bu zikrin birçok inceliklerini göstermişdir...Kendisinden istifâde edenler arasında her yaşdan, her seviyeden kimseler olduğu gibi meselâ babası da Kıyam Reisi olan Zâkirbaşı Salahaddin Demirtaş nâm-ı diğer ile Salâhî Dede gibi usta isimler de vardır...Nitekim bir hâtıra olarak yayınladığımız aşağıdaki ses kayıtları, ikisi arasında bu minvâlde yapılan konuşmalara dâirdir...

Cümlesinin rûhları şâd olsun...


Yukarıdaki kısa ama çok kıymetli sohbette Nazmi Efendi Hazretleri, eski zâkirlerden ve özellikle meşhûr Zâkirbaşı Yaşar Baba ile kendisinin de çok istifâde ettiği Kıyam Reisi Ferid Efendi'den ve yine bir Kıyam Reisi olan babası Sadeddin Efendi'den bahsediyor...Bu zevâtın zikir usûlüne ve meydana hâkimiyyetlerinin fevkalâde olduğunu, kendisinin birçok kıyam reisi gördüğünü ancak bunların kendilerine mahsûs bir tavrı olduğunu beyân ediyor...

9 Kasım 2016 Çarşamba

Zâkirbaşı Şeyh Cemâleddin Efendi

1871-1937

HAYÂTI

İstanbul Kasımpaşa'da dünyâya geldi. Babası Fatih Camii dersiamlarından Kasımpaşa Küçük Piyâle Camii İmamı Abdülkadir Efendi'dir. İlk tahsîlini Kasımpaşa'daki Abdülkâdir Çavuş Mektebinde yaptı. Bahriye Rüşdiyesini bitirdikten sonra Bayezid Camiindeki cami derslerine devâm ederek devrin tanınmış âlimlerinden istifâde etti. Bunlar arasında, Dîvân-ı Hâfız okuduğu Erbilli Esad Efendi ile Sahîh-i Buhârî okuduğu Trabzonlu Hoca Hüsnü Efendi en meşhûrlarıdır. Yirmi yaşlarında iken hıfzını tamamladı. Babasının vefâtı üzerine yirmi yaşında Küçük Piyâle Camii imamlığına tayin edildi ve uzun müddet bu vazîfeyi îfâ etti.

Cemâleddin Efendi'nin tarîkat-ı aliyyeye intisâbı daha 11 yaşında iken Tarîk-i Kâdiriyye meşâyihinden Kasımpaşa'daki Paşmakçı Ali Efendi Dergâhı Postnişîni Halîl Efendi eliyle olmuşdur...Bu zât Hakk'a yürüyünce posta geçen Muhammed Efendi'ye o da âlem-i cemâle gidince aynı dergâha postnişîn olan Selânikli Mehmed Efendi'ye intisâb etmişdir...23 yaşında Mehmed Efendi'den hilâfet almışdır. Ayrıca küçük yaşdan itibaren on beş yıl kadar devam ettiği ve zâkirbaşılık yaptığı Yeşiltulumba'daki Halîm Efendi Rıfâî Dergâhının Şeyhi Mustafa Efendi'den de teberrüken tâc ve hırka giymişdir. Üsküdar'daki Himmetzâde Tekkesi Şeyhi Abdülhay Efendi'den de teberrüken tâc giydikden sonra Paşmakçı Ali Efendi Dergâhının şeyhliğine getirilmişdir. Uzun müddet bu dergâhın şeyhliğini yapan Cemâleddin Efendi başda Kasımpaşa Uşşâkî Âsitanesi ve Tâhir Ağa Tekkesi olmak üzere İstanbul'daki bir çok dergâhda zâkirbaşılık yapmışdır...“Zâkirbaşı Cemal Efendi” diye meşhûr olmasının sebebi de budur...

Cemâleddin Efendi, 16 Haziran 1937 tarihinde Hakk'a yürüdü...Kabr-i şerîfi Kasımpaşa'daki Kulaksız mezarlığındadır. İbnülemin Mahmud Kemal Bey'in beyânına göre vefâtında en kıymetli talebeleri Sadi Hoşses ile Hâfız Sadettin Kaynak hocalarından meşk ettikleri "Çıkmaz derûn-i dilden efendim muhabbetin/kurbânın olduğum bize yok mu mürüvvetin" diye başlayan Mustafa Tab'î Efendi'nin meşhûr Ağır Semâîsini pek hazîn sûrette okumuşlar... 

O'nu yakından tanıyan Hüseyin Vassâf Efendi "Orta boylu, esmerü’l-levn, mütenâsibü’l-endâm, halûk, âşık, Muhammediyyü’l-meşreb bir zât" diye tarif eder...O'nunla mûsıkî meclislerinde sık sık berâber olan İbnülemin de hakkında şunları yazmışdır :
"Merhûm, mütedeyyin, müeddeb, karasakallı, esmer, orta boylu ve zaîf idi. Hakk-ı nâçizânemde hürmet gösterirdi. Fakîrhâneye çok geldi. Hiç bir defa, bazı mûsıkî müntesibleri gibi, can sıkacak hâl u kâlde bulunmadı. Terennümde yine bazıları gibi mağrûrâne, hod-pesendâne nâz göstermedi. Mahfûzatı çokdu, ne arzu olunsa yine bazı kıskançlar gibi esirgemez okurdu...Cemâl Efendi'nin sesi parlak denecek kadar güzel değildi, fakat ne okusa bilerek ve pek güzel okurdu..."

MÛSIKÎŞİNÂSLIĞI ve ZÂKİRBAŞILIĞI

Cemâleddin Efendi'nin mûsıkîye kâbiliyyeti küçük yaşda farkedilmiş ve zamânın en meşhûr mûsıkîşinâslarından ders alarak yetişmişdir...Bu kıymetli üstâdlar arasında Zekâî Dede, Kasımpaşa Mevlevîhânesi Kudumzenbaşısı Şevkî Dede, Bahâriye Mevlevîhânesi Kudumzenbaşısı Şeyh Ârif Dede, Zâkirbaşı Yaşar Baba, Haydarhâne Şeyhi Hâfız Ahmed Efendi, Kırımlı İsmail Hakkı Efendi, Yâlelci Hâfız Mustafa Efendi, Şâzelî Şeyhi Tahsîn Efendi, Yeniköylü Hasan Sırrı Efendi sayılabilir. 

Cemâleddin Efendi hem dînî hem lâ-dînî formlarda çok geniş bir mahfûzata sâhip olduğu gibi herkese nasîb olmayan bir husûsiyyeti daha vardı...Bu da, birçok tarîkin zikir usûllerine bi-hakkın vâkıf olup hepsini lâyıkı ile idâre edebilmek idi...Bu hususda o devrin en kıymetli üstâdları olan Şeyh Vefâ Türbedârı Osman Efendi'den ve Mersiyeci Yaşar Baba'dan çok istifâde ettiği söylenir... Kasımpaşadaki Uşşâkî Âsitânesi gibi devrin en önemli dergâhlarından birinde otuz yıldan ziyâde zâkirbaşılık yapmış olması bu sahadaki büyüklüğünü göstermeye yeter...Mahfûzatında binlerce eser olduğu söylenir...

Yetiştirdiği talebeler arasında Süleymaniye Sermüezzini Hâfız Kemal Gürses, Hâfız Sadettin Kaynak, Hâfız Kemal Batanay, Sadi Hoşses, Sebilci Hüseyin Efendi en meşhûrlarıdır...Klasik meşk usûlünün son büyük temsilcilerinden biri olan Cemâleddin Efendi'nin meşk usûlünü ve hassâsiyyetlerini göstermesi bakımından talebesi Kemal Batanay'ın meşke başlama hikâyesi pek mânidardır...

Bestelediği eserlerden günümüze ulanalar, Nühüft makâmında “Bulduk safâ tevhîd ile” ve Mâhur makâmında “O kişver-i irfâna olan şâhen-şâh” diye başlayan iki ilâhisinden ibâretdir...Cemâleddin Efendi asıl şöhretini zâkirbaşılıkda ve hocalıkda yani çok sayıda talebe yetiştirmesi ile kazanmış ve zamanın en kıymetli mûsikîşinâsları arasında yer almışdır...

Rahmetullahi aleyhi ve rahmeten vâsia...

6 Kasım 2016 Pazar

Hâfız Kemâl Batanay

Hâfız Kemal Batanay
1893-1981
"Sanatkâr ecdâdımızın asırlardır zekâ, duygu ve düşünceleriyle işledikleri hat sanatımızın ve millî mûsıkîmizin genç nesillere tanıtılması, öğretilmesi, sevdirilmesi ve yaşatılmasında, hiç taviz vermeden bir ömür tüketen Hâfız Kemal Batanay, kültürde ve sanatta öze dönüş mücadelesinin büyük kahramanları arasında yer alır. Klasik formda söz ve saz eserleri, "Nikriz Mevlevî Âyini" ve "Dügâh Na't-ı Mevlânâ"sı, dînî bir heyecanla bestelediği Süleyman Çelebi'nin "Mevlid-i Nebevî"si, sayısız ta'lik ve celi ta'lik levhaları yanında yetiştirdiği talebeleriyle Kemal Batanay, klasik sanatlarımızı büyük bir titizlikle yüzyılımıza taşımış nâdir üstâdlardandır..." 
Bu satırlar, üstâdın talebelerinden Muhittin Serin'in, hocasının hayâtına ve sanatına dâir hazırladığı güzîde eserin giriş kısmından alınmışdır...


HAYÂTI

6 Şubat 1893’te İstanbul’da Hırka-i Şerîf mahallesinde dünyâya geldi. İlk tahsiline aynı semtteki Ağa Mektebi’nde başlayıp Zeyrek’de Sâliha Sultan Mektebi’nde bitirdi. Orta tahsilini Fâtih Rüşdiyesi ile Vefa İdâdîsi’nde yaptı. İdâdîde iken babasının yanında hıfza çalışarak on dört yaşında hâfız oldu. Bu arada cami derslerine devam etmeye başladı. Zamanın meşhur hocalarından Tevfik Efendi ve Manisalı Mustafa Efendi’den Arapça, Farsça ve dinî ilimler tahsil etti. İdâdînin son sınıfında iken Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesi sahn kısmına da devam etti. Medresenin beşinci sınıfında iken Dârülfünun İlâhiyat Fakültesi’ne girdiyse de I. Dünya Savaşı sebebiyle askere alındığından devam imkânı bulamadı. Bu savaşta İstanbul, Bandırma ve Çanakkale’de üç yıl yedi ay süreyle levazım zâbiti olarak görev yaptı. Savaştan sonra İlâhiyat Fakültesi lağvedilince yüksek tahsilini yarıda bırakmak zorunda kaldı. 1920’de girdiği Şirket-i Hayriyye Tâdât Kalemi’nde altı yıl çalıştıktan sonra İstanbul Ticaret Odası’na geçti. II. Dünya Savaşı sırasında Kilyos’taki Karadeniz Boğazı Muhafızlığı’nda on dokuz ay yedeksubay olarak görev yaptı. Otuz iki yıllık memuriyet hayatından sonra 1958’de Ticaret Odası’ndaki vazifesinden emekliye ayrıldı. 1976’da açılan İstanbul Türk Mûsikisi Devlet Konservatuvarı’na repertuvar hocası olarak tayin edildi. Vefâtına kadar bu görevini sürdürdü. Bu arada 1971-1980 yılları arasında Kubbealtı Mûsıkî Enstitüsü’nde Münir Nureddin Selçuk’la birlikte dersler verdi. 22 Haziran 1981 Pazartesi günü vefat etti. Kabri Feriköy Mezarlığındadır.



MÛSIKÎŞİNÂSLIĞI

Kemal Batanay, ilk mûsıkî bilgilerini daha çok küçük yaşda iken babasından aldı. Daha sonra Kasımpaşa’daki Küçük Piyale Camii İmamı meşhûr Zâkirbaşı Şeyh Cemal Efendi’den meşk etti...Klasik mûsıkîmizin temelini oluşturan meşk usûlünün inceliklerini göstermesi bakımından Hâfız Kemal Batanay'ın Şeyh Cemâl Efendi'den mûsıkî meşkine başlayış hikâyesi pek mânidârdır...Kemal Batanay'ın bu hâtırâsını aşağıdaki bağlantıdan okumanızı tavsiye ederim...



Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda Galata Mevlevîhânesi Neyzenbaşısı Mehmed Emîn Efendi (Yazıcı), Yenikapı Mevlevîhânesi’nde Zekâîzâde Hâfız Ahmed Efendi (Irsoy) ve Rauf Yektâ Bey gibi mûsıkîşinâslarla tanışdı ve onlardan Mevlevî Âyinleri ve dînî eserler meşk etti. Galata Mevlevîhânesi’nde altı yıl âyinhânlık ve cuma imamlığı yaptı. Hamparsum notasını öğrendi. Mûsıkîde en çok faydalandığını söylediği hocası Rauf Yektâ Bey’in ölümüne kadar (1935) on altı yıl talebesi oldu. Bu arada Ömer Bey’den tanbur öğrenmeye başladı. Bu konuda Refik Fersan ve Kadı Fuad Efendi’den ayrıca istifade etti. Mûsıkîde faydalandığı kişiler arasında Subhi Ezgi, Ahmet Avni Konuk ve Sadeddin Arel bilhassa zikredilmelidir...

Kemal Batanay gerek dînî gerekse lâ-dînî bestelerinde, klasik form ve motifleri ustaca kullanmışdır. Sanatkârların ekseriyetle batıya ve fanteziye rağbet ettikleri o dönemde klasik tavrın canlı kalmasında ve yeni nesillere intikâlinde önemli rol oynamışdır. Başta Süleyman Çelebi’nin "Mevlid"ine yaptığı beste olmak üzere, Nikriz Mevlevî Âyini ve Dügâh Na‘t-ı Mevlânâ gibi pek kıymetli eserler bestelemişdir...Mevlid bestesi, elimizde bulunan yegâne mevlid bestesi olması bakımından ayrı bir kıymet taşımakdadır. Dînî formlarda 11, lâ-dînî formlarda 34 sözlü, 9 saz eseri bestelemişdir...Bestekârlığı ve hattatlığı yanında iyi bir tanbûrî ve hânende idi. İcrâlarında klasik tavra bağlı kalmışdır...

Kemal Batanay, mûsıkî bilgisini ve zevkini, hiç bıkmadan ve usanmadan, mûsıkî âşıklarına karşılıksız vermiş, öğrenmek isteyen hiç kimseyi kapısından geri çevirmemişdirKemal Batanay'ın emek verip yetiştirdiği sayısız talebeleri arasında Necmi Rıza Ahıskan, Arif Sami Toker, Sadi Hoşses, Mefharet Yıldırım, Ercüment Batanay ve Feriha Tunceli önde gelenlerdir..
Kemal Batanay'ın ta'lik hattı ile Yahyâ Kemal'in Eski Mûsıkî Şiirnden bir beyt
Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden
Ve ondan anlamayan birşey anlamaz bizden
HATTATLIĞI

Özellikle ta‘lik hattında şöhrete ulaşan Kemal Batanay’ın bu yazıdaki ilk hocası Bâb-ı Fetvâ’da Hasan Hüsnü Efendi’dir. Onun vefatından sonra Sultan Selim Camii müezzini hattat Mehmed Hulûsi Efendi’den ders görerek 1918’de icâzetnâmesini aldı. Sülüs, nesih ve rik‘a yazılarını da Erkân-ı Harbiyye Matbaası baş hattatı Sofu Mehmed Efendi’den öğrendi. Bugün çeşitli müzelerde ve özel koleksiyonlarda ta‘lik kıtaları, celî-ta‘lik beyit, âyet ve hadis levhaları bulunmaktadır. Hammâmîzâde İhsan Bey’in Ömer Hayyâm Rubâileri (İstanbul 1966) ve Yahya Kemal Beyatlı’nın Hayyam Rubâîlerini Türkçe Söyleyiş (İstanbul 1963) adlı eserlerinde tercüme edilen kıtaların Farsça metinleri de ta‘lik hattı ile Kemal Batanay tarafından yazılmıştır...Aşağıdaki kısa videoda eserlerinden bazı örnekler görebilirsiniz...


Bu yazının hazırlanmasında en çok Muhittin Serin'in aşağıda kapağı görülen kitabı yine aynı yazarın TDVİA'ndeki makâlesinden faydalanılmışdır...

BELGESEL 


BELGELER VE FOTOĞRAFLAR

Muhittin Serin'in üstâdı hakkında hazırladığı kitap
Uşşak ilâhinin notası
Kubbealtı Derneğinde Münir Nurettin ve Yusuf Ömürlü ile
Yazı meşki
BESTELERİNDEN ÖRNEKLER

Nikriz Saz Semâîsi

   

Uşşak ilahi

   

Şehnaz Yürük Semâî ve Sûzidil Şarkı 


Nikriz ilahi 

Meşk Usûlünün İncelikleri

Hâfız Kemal Batanay
Klasik mûsıkîmizin temelini oluşturan meşk usûlünün inceliklerini göstermesi bakımından Hâfız Kemal Batanay'ın Şeyh Cemâl Efendi'den mûsıkî meşkine başlayış hikâyesi pek mânidârdır...Şöyle anlatıyor :

Henüz sekiz on yaşlarında bulunduğum sıralarda evimizde yapılan mûsıkî meşk ve toplantılarından pek çok istifade ile kulaklarım temiz ve ruhnüvâz mûsıkî nağmeleriyle dolmuşdu, bunun içindir ki bu güzel sanatın meczûbu olmuşdum. Mûsıkîde ilk hocam, babam ise de düzenli bir mûsıkî eğitimine babamın dost ve meslek arkadaşı Kasımpaşa Küçük Piyale Camii İmamı, zamanının meşhur mûsıkîşinâs ve zâkirbaşılarından Şeyh Hâfız Mehmed Cemaleddin Efendi'nin yanında başladım...On altı-on yedi yaşlarında Şeyh Cemaleddin Efendi'nin mûsıkîdeki kudret ve şöhretini işitirdim. Zamanının büyük üstâdlarından dînî ve klasik eserler meşkettiği, kuvvetli bir hafıza yanında zengin bir repertuvara sahip olduğu, yetmişden fazla fasıl, âyin, durak, tevşih, ilâhi, şuğul gibi dînî mûsıkînin bütün formlarında binlerce eser ezberlemiş olduğu anlatılırdı. İçimde kendisine büyük bir saygı ve hayranlık duyar, ona talebe olmak isterdim. Bir gün babam dedi ki : 

"Oğlum seni mûsıkîye karşı hevesli ve kabiliyetli görüyorum, bu sahada yetişmeni istiyorum. Düşündüm, nihâyet seni arkadaşım olan Şeyh Cemâl Efendi'ye götürmeye karar verdim. Bu akşam yatsı namazını Küçük Piyale Camii'nde kılar, namazdan sonra kendisini ziyaret ederiz. Seni tanıştırır, derse kabul etmesi için rica ederim. Hazırlıklı ol, eğer müsaitse ilk meşke de başlarsınız..."

Kemal Batanay babası Hâfız Zıyâeddin Efendi,
annesi Âişe Sıdıka Hanım ve oğlu Ercüment Batanay ile
Bu teklifi büyük bir sevinçle ve heyecanla kabul ettiğimi ifade ettim. Zaten uzun zamandır babamın bu teklifini bekliyordum. Kendimi ders için de hazırlamıştım. Bu konuşmayı yaptığımız günün akşamı babamla beraber Kasımpaşa Kışla Camii meşrûtası olan evimizden yürüyerek Küçük Piyale Camii'ne vardık. Babam : "Oğlum Kemal! Haydi ezanı sen oku, müezzinliği de sen yap. Hoca efendi sesini duysun, seni tanısın" dedi. Ezanı ve iç müezzinliği heyecanla îfâ edip namazı kıldıkdan sonra Şeyh Cemâl Efendi bizi odasına buyur etti. İtina ve zevkle tertîb edilmiş bir odaya girdik ve oturduk...Babam : "Mahdûmum, kabûl buyurursanız talebeniz olmak istiyor" diye beni takdîm etti. Elini öptüm. Gayet sessiz, mütevâzi olan Hoca Efendi : "Bârekellah! Sesini dinledik, tavrı da, sesi de pek güzelmiş" diye iltifat etti. Hal hatır sorduktan sonra bir ara babam: "Gelmişken teberrüken bir eser geçiverir misiniz?" dedi. Cemâl Efendi, "Tabii memnûniyetle..." cevâbını verdi. Sonra bana hitâben, "Oğlum kalemin kağıdın var mı?" dedi. Tedârikli gitmişdim, "Var efendim" dedim. Dede Efendi'nin ağır düyek usulünde, Hicaz "Seyr-i gülşen edelim ey şîvekâr" mısraı ile başlayan eserini yazdırdı. Düyek usulünü biliyordum ama ağır düyek usulünü bilmiyordum. Bir saate yakın eseri tekrar tekrar usul vurarak okudu. Sonra beraber okumamızı işaret etti. Ben de iştirak ettim. Büyük bir şevk ve coşkuyla eseri meşkettik. Vakit de bir hayli ilerlemişti, babam izin istedi. Hocanın elini öperken, o şehadet parmağını kulaklarına götürerek "yâ hâfız" diyerek Allah'ın adını andıktan sonra, "Bak oğlum bu şarkıyı ikinci meşke kadar sakın okuma" diye tenbîh etti.

Eve geldik, derse başlamanın mutluluğu içinde idim. Eser çok hoşuma gitmişti, sabahı zor ettim. Bir kayıkla Küçükmustafapaşa'ya geçerek doğruca, arkadaşım Sadettin Kaynak'a gittim. Çok heyecanlıydım. Şeyh Cemâl Efendi'den mûsıkî meşkine başladığımı ve Dede Efendi'nin Hicaz şarkısını geçtiğimi söyledim. Bana, "bir defa oku" dedi. "Okuyamam çünkü hocam 'sakın okuma' dedi" cevabını verdim. Canım bir kere okuyuver ne olacak! Bir kere beş kere derken eseri Sadettin'le geçtik. Sonra Sadettin, "Kemal beni de bu hocaya götür, beraber meşk edelim" dedi. "İzin almadan götüremem, hocaya senden bahsederim, getir derse gideriz" diye karşılık verdim.

Haftada iki defa meşk yapmayı kararlaştırmıştık. İkinci meşk için hocaya gittim. Derse başladık, hoca "Seyr-i gülşen edelim" diye şarkıyı okumaya başladı. Birkaç defa eseri tekrarladıktan sonra : "Oğlum, beraber okuyalım" dedi. Hocaya iştirak etmeye başladım ama biz eseri yeniden bestelemişiz. Hoca tavrını biraz sertleştirerek "Oğlum, îkâz ettiğim halde sen bu eseri meşkden sonra kendi kendine okumuşsun" dedi. Başımı öne eğdim. "Efendim arzedeyim. Benim Sadettin adında mûsıkîye çok meraklı hâfız bir arkadaşım var, zât-ı âlînizden meşke başladığımdan söz edince merak etti, geçtiğimiz şarkıyı bir defa okumamı istedi. Ben de birkaç defa okudum. "Ha, bak oğlum! Eseri iyice geçmeden bir daha böyle kendi kendine okursan dersi paydos ederim" dedi. "Bahsettiğim arkadaşım Hâfız Sadettin de müsaade buyurursanız meşke gelmek istiyor"" deyince, "Oğlum, sesi güzel mi?" dedi. "Benden güzeldir efendim!" şeklinde cevap verince, "Peki getir de görelim" dedi.

Hoca ile Dede Efendi'nin şarkısını yeni baştan geçtik, eseri çıkardım ve yanında okudum. "Hah! Şimdi bu eseri istediğine okuyabilirsin" dedi. Durur muyum, ertesi sabah gene Sadettin'e gittim ve olanları anlattım. Şarkıyı öğrenmeden okuduğum için hocadan azar işittiğimi, eseri yeniden meşkettiğimizi, hatasız öğrendiğimi ve hocanın kendisini meşke kabul ettiğini söyledim. Bu arada eseri Sadettin'e doğru ve hatasız meşkettim. Ertesi hafta ders günü Sadettin bize geldi. Birlikte akşam yemeğini yedikten sonra Küçük Piyale Camii'ne gittik, yatsı vakti girince minareye çıktık, "çifte ezan" okuduk. Her ikimizde de gençlik var, ses de var. Hoca duysun diye bütün hünerimizi gösterdik. Namazdan sonra hocanın odasına geçtik, elini öptük. Meşk için hocanın önünde yerimizi aldık, Hoca efendi: "Kemal, önceki derste geçtiğimiz hicazşarkıyı oku" dedi. Sadettin'le beraber okumaya başladık. Perde bildiğimiz yok, bülend âvâz ile eseri tamamladık. Hoca dikkatlice bizi dinledi ve çok beğendiğini ifade etti. Meşketmek için yeni bir eser güftesi yazdırdı. Tab'î Mustafa Efendi'nin Bayâtî makamında nakış ağır semaisi "Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin" mısraıyla başlayan eseri önce kendisi birkaç defa usul vurarak tekrar ettikten sonra bize de okumamız için işaret etti. Eseri nihayetine kadar beraber okuduk. Vakit ilerleyince izin aldık. Çıkarken gene sıkı sıkı tembih etti: "Bu geçtiğimiz eseri kapıdan çıkınca unutun, sakın okumayın. Görüyorsunuz yanlışı düzeltmek için çok zahmet çekiyorum..."

Buna rağmen biz daha evden çıkar çıkmaz eseri sokakta okumaya başladık. Böylece Şeyh Cemal Efendi'ye haftada iki defa, Sadettin bir yıl, ben iki yıl devam ederek pek çok dînî ve klasik eser meşkettik...


Kaynak : 
Muhittin Serin
Kemal Batanay - Tambûrî, Bestekâr Hattat, Hâfız 
Kubbealtı Neşiryâtı No:128
İstanbul 2006

1 Kasım 2016 Salı

Cinuçen Tanrıkorur'un Bestelerinde Yahyâ Kemâl


Vaktiyle İBB Kültür A.Ş. tarafından yayınlanan bir albüm bu...Husûsiyyeti ise büyük bestekâr Cinuçen Tanrıkorur üstâdımız ile büyük şâir Yahyâ Kemâl Beyatlı'yı çok müstesnâ bir sûretde bir araya getirmesidir...Albümdeki eserlerin hepsinin bestesi Cinuçen Tanrıkorur'a, güftelerin hepsi de Yahyâ Kemâl Beyatlı'ya âitdir ve hemen hemen hepsi mûsıkî hakkındaki şiirleridir...Cinuçen Bey'in Yahyâ Kemâl'in 19 şiirini bestelediğini bu albüme ise bu bestelerden 10'unu aldığını albüm kitapçığından ve bizzat bestekârın ifâdelerinden öğreniyoruz...

Merhûm Cinuçen Tanrıkorur, albüm kitapçığına ayrı bir değer katan "Türk Mûsıkîsinde Yahyâ Kemâl" başlıklı enfes makâlesinde diyor ki : 
....Yahyâ Kemâl, Türk mûsıkîsinde târihi, târihde Türk Mûsıkîsini bir bütün olarak görmüş ve şiirleştirmiş en büyük gönül ve fikir adamımızdır...Onda mûsıkîmiz herşeyiyle, târihî safhaları, Tekbîr'i, Mesnevî'si, Semâ'ı, bestekârları, makâmları ve sazları ile bir resm-i geçit, bir cümbüş, bir şehrâyin hâlindedir...İşte "Eski Mûsıkî", işte "İsmâil Dede'nin Kâinâtı", "Kar Mûsıkîleri", "Akşam Mûsıkîsi", "Çubuklu Gazeli", "Çamlıca Gazeli", Tanbûrî Cemil'in Rûhuna Gazel" ve "Beste", "Hayal Beste", "Güftesiz Beste", "Gece Bestesi" gibi doğrudan beste adını verdiği şiirleri..."Lisânda nağme bulamadığını" söyleyip, "tavsîfi mûsıkîye bırakmayı" dileyen, bu şiirlerin şâiri, sanırsınız, mûsıkî meraklısı bir şâir değil de, şiir meraklısı bir mûsıkîcidir sanki...âşık olduğu değerlerse - tıpkı bir gerçek mûsıkîci gibi - Itrî'dir, Dede'dir, Cemil'dir, Nevâ'dır, Mâhur'dur, Sultânıyegâh'dır, Tanbur'dur, Kemençe'dir, Ney'dir...
Aşağıdaki iki sayfada bu makâlenin tamâmını görebilirsiniz...
Cinuçen Bey'in albüm kitapçığındaki enfes makâlesi (1)
Cinuçen Bey'in albüm kitapçığındaki enfes makâlesi (2)
Albümdeki eserlere gelince...
Albümdeki eserler

Albümdeki eserlerden birkaçını paylaşalım.

İSMÂİL DEDE'NİN KÂİNÂTI

Mesnevî şevkını eflâke çıkarmış "nây"ız
Haşre dek hem-nefes-i "Hazret-i Mevlânâ"yız

Sîne sûrâh-be-sûrâh kanar vecdinden
Teşne-i zevk-i ezel leb-be-leb-i sahbâyız

Şeb-i lâhûtda manzûme-i ecrâm gibi
Lafz-ı "bîşnev"le doğan debdebe-i ma'nâyız

Meyi peymâne-be-peymâne döken sâkîden
Yine peymâne diler neşve-i ser-tâ-be-pâyız

"Şems-i Tebrîz" hevâsiyle semâ' üzre "Kemâl"
Dâhil-i dâire-i bâl ü per-i "Mollâ"yız

TANBÛRÎ CEMİL'İN RÛHUNA GAZEL

Bezm-i Cemşîd'de devrân ki kadehlerle döner
Şevk şeb-tâ-be-seher raks-ı mükerrerle döner 

Tutuşur meş'ale-i dille merâyâ-yı huzûz
Hüsn ü aşk ortada bin mâh bin ahterle döner 

Cümle ervâh-ı makâmât açılır arşa kadar 
Râst Mâhur ile Uşşâk Muhayyer'le döner 

Kurtulur pây-i tarab yerden o dem ki melekût 
Yere gökten süzülüp halka-i şehperle döner 

Her gelen rind kanar zevke bu mecliste Kemâl 
Cânib-i rahmete son çektiği sâgarle döner


Koro ve solistler...

Bestekârımız ve albümdeki iki değerli solist...

Yahyâ Kemal'in Eski Mûsıkî Şiiri


ESKİ MÛSIKÎ

Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden

Açar altın bir anahtarla rûh ufuklarını
Hemen yayılmaya başlar sadâ ve nûr akını

Ve seslenir büyük Itrî semâyı örten rûh
Peşinde dalgalanır bestesiyle Seyyid Nûh

En mutlu devrede Itrî'ye en yakın bir dost
Işıklı dantelalar bestekârı Hâfız Post

Bu neslin ortada dâhîcedir başardığı iş
Vatan nasıl karışır mûsıkîyle göstermiş

Bu yaz kemençeyi bir dinledinse Kanlıca'da
Baharda bir gece tanbûru dinle Çamlıca'da

Bu sazların duyulur her telinde sâde vatan
Sihirli rüzgâr eser dâimâ bu toprakdan

Evet bu eski nesil bir şerefli âlem açar
Duyuşda ince zamanlardan inkırâza kadar

Yüz elli yıl sıra dağlar birer birer yücelir
Ve âkıbet Dede'nin anlı şanlı devri gelir

Bu mûsıkîyi o son kudretiyle parlatdı
Ölünce ülkede bir muhteşem güneş batdı

Yahya Kemal Beyatlı

Büyük bestekârımız merhûm Cinuçen Tanrıkorur'un yukarıda kapağını gördüğünüz albümünde de yer alan Bûselik makâmındaki fantezisi bu şiir üzerine bestelenmişdir...Aşağıda o bestenin bir konser icrâını bulacaksınız.