![]() |
Hâfız Kemal Batanay |
Henüz sekiz on yaşlarında bulunduğum sıralarda evimizde yapılan mûsıkî meşk ve toplantılarından pek çok istifade ile kulaklarım temiz ve ruhnüvâz mûsıkî nağmeleriyle dolmuşdu, bunun içindir ki bu güzel sanatın meczûbu olmuşdum. Mûsıkîde ilk hocam, babam ise de düzenli bir mûsıkî eğitimine babamın dost ve meslek arkadaşı Kasımpaşa Küçük Piyale Camii İmamı, zamanının meşhur mûsıkîşinâs ve zâkirbaşılarından Şeyh Hâfız Mehmed Cemaleddin Efendi'nin yanında başladım...On altı-on yedi yaşlarında Şeyh Cemaleddin Efendi'nin mûsıkîdeki kudret ve şöhretini işitirdim. Zamanının büyük üstâdlarından dînî ve klasik eserler meşkettiği, kuvvetli bir hafıza yanında zengin bir repertuvara sahip olduğu, yetmişden fazla fasıl, âyin, durak, tevşih, ilâhi, şuğul gibi dînî mûsıkînin bütün formlarında binlerce eser ezberlemiş olduğu anlatılırdı. İçimde kendisine büyük bir saygı ve hayranlık duyar, ona talebe olmak isterdim. Bir gün babam dedi ki :
"Oğlum seni mûsıkîye karşı hevesli ve kabiliyetli görüyorum, bu sahada yetişmeni istiyorum. Düşündüm, nihâyet seni arkadaşım olan Şeyh Cemâl Efendi'ye götürmeye karar verdim. Bu akşam yatsı namazını Küçük Piyale Camii'nde kılar, namazdan sonra kendisini ziyaret ederiz. Seni tanıştırır, derse kabul etmesi için rica ederim. Hazırlıklı ol, eğer müsaitse ilk meşke de başlarsınız..."
![]() |
Kemal Batanay babası Hâfız Zıyâeddin Efendi, annesi Âişe Sıdıka Hanım ve oğlu Ercüment Batanay ile |
Eve geldik, derse başlamanın mutluluğu içinde idim. Eser çok hoşuma gitmişti, sabahı zor ettim. Bir kayıkla Küçükmustafapaşa'ya geçerek doğruca, arkadaşım Sadettin Kaynak'a gittim. Çok heyecanlıydım. Şeyh Cemâl Efendi'den mûsıkî meşkine başladığımı ve Dede Efendi'nin Hicaz şarkısını geçtiğimi söyledim. Bana, "bir defa oku" dedi. "Okuyamam çünkü hocam 'sakın okuma' dedi" cevabını verdim. Canım bir kere okuyuver ne olacak! Bir kere beş kere derken eseri Sadettin'le geçtik. Sonra Sadettin, "Kemal beni de bu hocaya götür, beraber meşk edelim" dedi. "İzin almadan götüremem, hocaya senden bahsederim, getir derse gideriz" diye karşılık verdim.
Haftada iki defa meşk yapmayı kararlaştırmıştık. İkinci meşk için hocaya gittim. Derse başladık, hoca "Seyr-i gülşen edelim" diye şarkıyı okumaya başladı. Birkaç defa eseri tekrarladıktan sonra : "Oğlum, beraber okuyalım" dedi. Hocaya iştirak etmeye başladım ama biz eseri yeniden bestelemişiz. Hoca tavrını biraz sertleştirerek "Oğlum, îkâz ettiğim halde sen bu eseri meşkden sonra kendi kendine okumuşsun" dedi. Başımı öne eğdim. "Efendim arzedeyim. Benim Sadettin adında mûsıkîye çok meraklı hâfız bir arkadaşım var, zât-ı âlînizden meşke başladığımdan söz edince merak etti, geçtiğimiz şarkıyı bir defa okumamı istedi. Ben de birkaç defa okudum. "Ha, bak oğlum! Eseri iyice geçmeden bir daha böyle kendi kendine okursan dersi paydos ederim" dedi. "Bahsettiğim arkadaşım Hâfız Sadettin de müsaade buyurursanız meşke gelmek istiyor"" deyince, "Oğlum, sesi güzel mi?" dedi. "Benden güzeldir efendim!" şeklinde cevap verince, "Peki getir de görelim" dedi.
Hoca ile Dede Efendi'nin şarkısını yeni baştan geçtik, eseri çıkardım ve yanında okudum. "Hah! Şimdi bu eseri istediğine okuyabilirsin" dedi. Durur muyum, ertesi sabah gene Sadettin'e gittim ve olanları anlattım. Şarkıyı öğrenmeden okuduğum için hocadan azar işittiğimi, eseri yeniden meşkettiğimizi, hatasız öğrendiğimi ve hocanın kendisini meşke kabul ettiğini söyledim. Bu arada eseri Sadettin'e doğru ve hatasız meşkettim. Ertesi hafta ders günü Sadettin bize geldi. Birlikte akşam yemeğini yedikten sonra Küçük Piyale Camii'ne gittik, yatsı vakti girince minareye çıktık, "çifte ezan" okuduk. Her ikimizde de gençlik var, ses de var. Hoca duysun diye bütün hünerimizi gösterdik. Namazdan sonra hocanın odasına geçtik, elini öptük. Meşk için hocanın önünde yerimizi aldık, Hoca efendi: "Kemal, önceki derste geçtiğimiz hicazşarkıyı oku" dedi. Sadettin'le beraber okumaya başladık. Perde bildiğimiz yok, bülend âvâz ile eseri tamamladık. Hoca dikkatlice bizi dinledi ve çok beğendiğini ifade etti. Meşketmek için yeni bir eser güftesi yazdırdı. Tab'î Mustafa Efendi'nin Bayâtî makamında nakış ağır semaisi "Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin" mısraıyla başlayan eseri önce kendisi birkaç defa usul vurarak tekrar ettikten sonra bize de okumamız için işaret etti. Eseri nihayetine kadar beraber okuduk. Vakit ilerleyince izin aldık. Çıkarken gene sıkı sıkı tembih etti: "Bu geçtiğimiz eseri kapıdan çıkınca unutun, sakın okumayın. Görüyorsunuz yanlışı düzeltmek için çok zahmet çekiyorum..."
Buna rağmen biz daha evden çıkar çıkmaz eseri sokakta okumaya başladık. Böylece Şeyh Cemal Efendi'ye haftada iki defa, Sadettin bir yıl, ben iki yıl devam ederek pek çok dînî ve klasik eser meşkettik...
Kaynak :
Muhittin Serin
Kemal Batanay - Tambûrî, Bestekâr Hattat, Hâfız
Kubbealtı Neşiryâtı No:128
İstanbul 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder