Sayfalar

11 Kasım 2017 Cumartesi

Sûzidil Mevlevî Âyini - Zekâî Dede

BİRİNCİ SELÂM

Yâ sagîre’s-sinni ya ratbe’l-beden
Yâ karîbe’l-ahdi min şürbi’l-leben

Ruhuhû rûhî ve rûhî ruhuhû
Men reâ rûhayni âşâ fî beden

Sahha inde’n-nâsi ennî âşıkun
Gayru en lem ya‘rifû aşkî bi-men

A yaşı küçük, bedeni ter ü taze dilber! A süt emme çağına daha yakın olan, bu yüzden de ahdine bizden daha yakın bulunan güzel! Onun canı benim canım, benim canım da onun canı; bir bedende iki canın yaşadığını kim görmüştür? Halk, iyice anladı benim âşık olduğumu, yalnız kime âşık olduğumu kimse bilmiyor.

Tâ âşık-ı an yârem bî-kârem u bâ kârem
Ser-geşte vü pâ-ber-câ mânende-i pergârem

İkrâr me-kün hâce men bâ tü ne-mî gûyem
Men mürde ne-mî şûyem men hâre ne-mî hârem

O sevgiliye âşık olduğumdan beri hem işsiz güçsüzüm, hem de işte güçteyim. Pergel gibi, bir ayağım sâbit, başım ise dönmekte. Ey efendi! Sen istersen kabûl etme, zaten ben sana söylemiyorum ki! Ben ölü yıkayıcısı, kaya yontucusu değilim.

İn kîst in in kîst in şîrîn ü zîbâ âmede
Sermest ü na‘leyn der begal der hâne-i mâ âmede

Hâne der ô hayran şüde endîşe ser-gerdan şüde
Sad akl u can ender peyeş bî-dest ü bî-pâ âmede

Ey ma‘den-i âteş bi-yâ âteş çi mî cûyî zi mâ
Vallah ki mekrest ü değâ in nâgeh incâ âmede

Rû-pûş çün pûşed tü-râ ey rû-yi tü şemsü’d-duhâ
Ey künc-i hâne ez ruhat çün deşt ü sahrâ âmede

Kimdir bu, kimdir bu ki tatlı tatlı, güzel güzel gelmiş, sarhoş, ayakkabıları koltuğunda, evimize girmiş. Ev  ona hayran,  düşüncenin  başı dönüyor,  huzurunda yüzlerce  akıl, yüzlerce can, elsiz ayaksız bir hale düşmüş. Ey ateş madeni, gel. Bizden ne diye ateş istersin? Ey zamansız gelen sevgili, andolsun Tanrı’ya, bu bir hile, bir efsun. Ey yüzü kuşluk güneşi gibi parlak güzel,  ey evin  bucağı, yüzünün nuruyla sahraya, ovaya dönen sevgili, duvak nasıl gizleyebilir seni?

Ne-dâred pây-ı aşk-ı ô dil-i bî-dest ü bî-pâyem
Ki rûz u şeb çü mecnûnem ser-i zencîr mî hâyem

Hayâlât-ı heme âlem egerçi âşinâ dâned
Be hun garke şeved billâh eğer in râz büg’şâyem
Elden ayaktan kesilmiş olan gönlümde, onun aşkına direnecek tâkat yok. Deli gibiyim, gece gündüz zincirin ucunu dişliyorum. Bütün dünyadaki hayaller, yüzme bilirler ama, bu sırrı açarsam, billâhi hepsi kanda boğulur.

İKİNCİ SELÂM

Geh çerh-zenan hem-çün felekem
Geh bâl-zenan hem-çün melekem

Çerham pey-i Hak raksam pey-i Hak
Men z’ân-ı veyem nî müşterekem

Kâh gökyüzü gibi dönmedeyim, kâh melek gibi kanat çırpmada. Dönüşüm de Allah için, oynamam da Allah için. Ben O’ndanım ama onunla birleşmiş değilim.

ÜÇÜNCÜ SELÂM

Perde-i dîğer me-zen cüz perde-i dildâr-ı mâ
An hezâran Yûsuf-ı şîrîn-i şîrinkâr-ı mâ

Yûsufan râ mest kerd ü perdehâ-şan ber derîd
Gamze-i çeşmân-ı mest-i an şeh-i hunhâr-ı mâ

O her işi tatlı, şirin, binlerce Yûsuf’a bedel olan  sevgilimizin perdesinden başka bir perdeye vurma. O kan dökücü padişahımızın baygın gözlerindeki yan bakış, nice Yusufları mest etti, perdelerini yırttı.

Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur

Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur

Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim Sultan Veled’e inanıp yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.

 Ser be girîban dürüst sôfi-i esrâr râ
Tâ çi ber âred zi gayb âkıbet-i kâr râ

Âb be hâk âmede bâd ber âteş zede
Aşk be hem ber zede hayme-i in çâr râ

Sırlara dalmış olan sôfî, işin sonunda gaybdan ne zuhûr edecek diye başını iyice koynuna sokmuş beklemekde. Su toprağa gelir, rüzgâr ateşe düşer. Aşk ise bu dördünün çadırını kırıp geçirir.

Bâde dih an yâr-ı kadeh-bâre râ
Yâr-ı turuş-rûy-i şeker-pâre râ

Hâmuş kün güft ez in âlemest
Terk kün in âlem-i gaddâre râ

O kadehe düşkün dosta, o ekşi yüzlü, şeker parçası sevgiliye kadeh ver. Sus! Söz, bu âlemdendir. Şu zâlim dünyayı bırak!

Ah güzelin aşkına hâlâtına
Yandı yürek aşk harârâtına

And içeyim gayrı güzel sevmeyim
Tanrı’ya vü Tanrı’nın âyâtına

Ah, güzelin aşkından ve hallerinden! Onun aşkının ateşleriyle yüreğim yandı. Allah’a ve âyetlerine yemin ederim ki artık güzel sevmeyeceğim.

Ey kâşif-i esrâr-ı Hudâ Mevlânâ
Sultân-ı bekâ şâh-ı fenâ Mevlânâ

Aşk etmededir Hazretine böyle hitâb
Mevlâ-yı gürûh-ı evliyâ Mevlânâ

Ey ilâhî sırların kâşifi Mevlânâ! Fenâ ve bekâ sultanı Mevlânâ! Aşk, zâtına böyle hitâb etmektedir : Velîler topluluğunun efendisi Mevlânâ!

DÖRDÜNCÜ SELÂM

Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî

Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî

Sultânımsın, sultânımsın, cânımda, gönlümde îmânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.

3 yorum:

  1. Azizim müthiş bir tercüme, yüreğinize sağlık. Acaba hazreti pir'in mesnevi ve divan'ı kebir'inin tamamının bu formatta bir tercümesini nereden bulabilirim? Kastettiğim farsça beyitin latin harfleriyle yazılıp altına da türkçe tercümesi. Böyle bir tercüme var mıdır acaba piyasada bilginiz var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mesnevi-i Şerif'i bulmak belki mümkün ama Divan-ı Kebir'in o şekilde yayınladığını hiç görmedim. Mesela Tahirü'l-Mevlevi Hazretlerinin şerhi o şekilde basılmışdı. Yine Manzum Nahifi tercümesi de hem Farsça metin hem de Türkçe tercüme olarak tab edilmişdi. İkinci el kitap satanlardan bulabilirsiniz. Selamlar.

      Sil
    2. Çok teşekkür ederim.

      Sil