Mevlevî literatüründe âyîn-i şerif olarak geçen bu tabir aynı zamanda Mevlevî âyini icrası için de kullanılmaktadır. Ancak semâ veya mukabele de denilen Mevlevî âyini sadece âyîn-i şerif okunmasından ibaret değildir. Bir Mevlevî âyininin klasik âdâb ve erkânıyla icrası aşağıda gösterilen safhaları içine almaktadır:
1. Semâhânede cemaatle kılınan vakit namazı
2. Namazdan sonra şeyh efendi veya mesnevihan tarafından okutulan Mesnevî dersi
3. Şeyh efendi tarafından yapılan post duası
4. Sözleri Mevlânâ’ya ait Itrî’nin rast makamında bestelediği “Na‘t-ı Mevlânâ”nın* na‘than tarafından okunması
5. Okunacak âyîn-i şerifin makamında neyle yapılan baş taksim
6. Aynı makamda bir peşrev
7. Âyîn-i şerif okunması
8. Son peşrev ve son yürük semâi
9. Genellikle neyle yapılan son taksim
10. Âyinhanlardan biri tarafından okunan aşr-ı şerif
11. Tarikatçı veya duacı dede ile en sonunda şeyh efendinin okuduğu Fâtiha ve gülbanklar
Bütün bunlardan sonra niyaz mukabelesi varsa, son peşrev yerine neyzenbaşının taksimi ile segâh makamına geçilip niyaz âyini okunur; son yürük semâi ve taksim ile mukabele biter. Son zamanlarda yapılan temsilî semâ gösterilerinde ise yukarıdaki sıra 4. maddeden itibaren uygulanmaktadır.
Bir dinî mûsiki terimi olarak âyin, söz ve saz mûsikisinin birlikte ve nöbetleşe yer aldığı, üslûp ve inşa bakımından tekke mûsikisinin yüksek değerde ve seçkin eserlerine denilmektedir. Her birine “selâm” adı verilen dört kısımda tertip edilen âyinlerin güfteleri Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevî, Dîvân-ı Kebîr ve Rubâiyyât adlı eserlerinden, oğlu Sultan Veled’in şiirlerinden ve bazı Mevlevî şairlerinin manzum parçalarından seçilmiştir. Güftelerde mısra sonları şiirin veznine uygun “hey hünkâr-ı men, sultân-ı men, ra‘nâ-yı men, zîbâ-yı men, makbûl-i men, matlûb-i men” gibi terennüm denilen kelimelerle süslenerek zenginleştirilir. Kıta ve selâm aralarındaki saz terennümleri âyinhanların bir an soluklanmasına yardımcı olur. Âyîn-i şeriflerde peşrevler devr-i kebîr; birinci selâm devr-i revân, ağır düyek, düyek; ikinci ve dördüncü selâm ağır evfer usulleriyle bestelenmiştir. Âyinin en uzun bölümü olan üçüncü selâmda ise eseri monotonluktan kurtarmak düşüncesiyle değişik usuller kullanılmıştır. Bu selâmın ilk dörtlüğünde devr-i kebîr, nâdiren firenkçin, saz terennümlerinde ise aksak semâi usulleri kullanılmıştır. Bunun ardından hemen bütün âyinlerde tekrarlanan Türkçe “Ey ki hezâr âferîn, bu nice sultân olur” mısraı ile başlayan Ahmed Eflâkî’nin Sultan Veled hakkındaki kıtasından sonra Farsça olarak devam eden diğer dörtlüklerde gittikçe hızlanan yürük semâi usulü yer almaktadır. Son peşrev düyek veya sofyan, son yürük semâi ise oldukça hızlı yürük semâi usulüyle bestelenmiştir.
Bazılarının sadece dört selâmı bir bestekâra, iki peşrevi ve son yürük semâisi başka bestekârlara, bazılarının ise tamamı aynı bestekâra ait olan âyîn-i şerifler, bestecilik tekniği açısından üç grupta toplanabilir.
a) Baştan sona aynı makamda bestelenmiş olanlar (Abdürrahim Künhî Dede’nin hicaz âyini gibi);
b) Değişik makamlarda dolaşıp başladığı makamda bitenler (İsmâil Dede’nin ferahfezâ âyini gibi);
c) Başladığından değişik bir âyinin bölümleriyle sona erenler (İsmâil Dede’nin sabâ-bûselik âyini gibi).
Âyîn-i şerifi icra etmekle vazifeli topluluğa mutrip adı verilir. Bu heyette âyin okuyanlara âyinhan denilir ve bunları kudümzenbaşı yönetir. Neyzenbaşının idaresindeki saz heyetinde ise öncelikle ney, kudüm, rebap ve halîle gibi sazlar yer alır. Ancak günümüzde mutrip heyetine hemen bütün yaylı ve mızraplı sazlar katılmaktadır.
Bestesi kaybolmuş olanların dışında notaları zamanımıza kadar ulaşabilmiş âyinlerin en eskileri, “âyîn-i kadîm” veya “beste-i kadîm” adıyla anılan ve XV. veya XVI. yüzyıla ait bestekârları bilinmeyen dügâh, hüseynî ve pençgâh makamlarındaki üç âyindir. Bunları, bestekârı bilinen ilk eser olan Edirneli Kûçek Derviş Mustafa Dede’nin (ö. 1684) bayatî âyini takip eder. Daha sonraları ise XVIII. yüzyılda bestelenmiş on iki, XIX. yüzyılda bestelenmiş kırk üç ve XX. yüzyılda bestelenmiş altmış yedi âyin ile elde notası bulunan eserlerin sayısı 126’ya ulaşmıştır. Bu bakımdan S. N. Ergun’un Antoloji’de (s. 724-725) verdiği altmış altı âyinlik listeye XIX. yüzyılda Hacı Fâik Bey’in yegâh, XX. yüzyılda Refik Fersan’ın rast ve selmek, H. Sadeddin Arel’in kırk yedi makamdan elli bir âyini, Kemal Batanay’ın nikriz, Sadettin Heper’in hisar-bûselik, Necdet Tanlak’ın neveser, Erol Sayan’ın eviç, Cinuçen Tanrıkorur’un bayatî-araban, Zeki Atkoşar’ın acem-kürdî makamlarındaki âyinlerini de ilâve etmek gerekir. Bunların dışında başka âyinlerin de bestelenmiş olması mümkündür.
Yapılan iki ayrı nota neşriyatıyla bu âyinlerden bir kısmı yayımlanmıştır. Ancak bu neşirlerde aynı âyinler arasındaki melodi farklılıkları dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki Rauf Yektâ, Suphi Ezgi, Ahmet Irsoy, Ali Rifat Çağatay ve Mesut Cemil’den meydana gelen bir tasnif heyeti tarafından tesbit edilen kırk bir eserdir (İstanbul 1934-1939). İkincisi ise Sadettin Heper’in tesbit ettiği kırk beş âyindir (Konya 1979).
Kaynak :
Cinuçen Tanrıkorur, Mevlevi Ayini maddesi, TDVİA
* Her âyin-i şerîfden önce okunan Na't-ı Mevlânâ hakkında daha fazla bilgiyi ve icrâ örneklerini şu sayfada bulabilirsiniz.
SES KAYITLARI


ما شالله جزاكم خيرا
YanıtlaSilEyvallah.. Bu güzel hizmetler için teşekkürler..
YanıtlaSilAllah razı olsun... Acem Buselik makamındaki taksim rahmetli Neyzen Ulvi Erguner'e aittir..yazılması iyi olur..
YanıtlaSil